151 sayılı Milli Emlak Genel Tebliği (Hazine Taşınmazları Açısından Kadastro İşlemleri)

T.C. MALİYE VE GÜMRÜK BAKANLIĞI Millî Emlâk Genel Müdürlüğü

SAYI: Mile 2.  Şb. 3245-2716/4659                                                           Ankara, 11 Şubat 1989

KONU: 3402 sayılı Kadastro Kanunu

(SIRA NO: 151)

Gerek il ve ilçelerin merkez belediye sınırları içinde, gerekse bu sınırların dışında kalan yerlerde uygulanabilen 21/6/1987 gün ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu, 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu ile 766 sayılı Tapulama Kanununu yürürlükten kaldırmıştır. Söz konusu Kanunun Bakanlığımızı ilgilendiren hükümlerine açıklık getirmek amacıyla bu Genel Tebliğin yayımlanması gerekli görülmüştür.

I- 3402 SAYILI KADASTRO KANUNUNUN MİLLÎ EMLÂK MEVZUATI YÖNÜNDEN GETİRDİĞİ BAZI YENİ HÜKÜMLER

– Kanuna göre, kadastro bölgesi; her ilin merkez ilçesi ile diğer ilçelerin idarî sınırları içinde kalan yerdir (m. 2/1). Kadastro bölgesindeki her köy ile belediye sınırları içinde bulunan mahallelerden her biri ise kadastro çalışma alanı olarak tanımlanmıştır (m. 4/1).

– Kanunun 7 nci maddesinin son fıkrası hükmünü göre, kadastroda taşınmaz malların sınırlandırılması çalışmalarında Bakanlığımız ile Orman Genel Müdürlüğü gözlemci bulundurabilecektir.

– Kadastro çalışma alanı içinde, bitişiğinde ve dışında toplu olarak bulunan taşınmaz mallardan kadastro tutanağı düzenlenmeyen yerlerin kadastroya tabi tutulması yolunda, iddia olursa sınırlandırma (tahdit) ve tesbitinin yapılarak tutanak düzenleneceği ve sonra kadastro komisyonuna verileceği öngörülmüştür (m 7/IV). Ayrıca daha önce tapulama veya kadastro çalışmaları sırasında tesbit dışı bırakılan tapulu taşınmaz mallar ile kamu kurum ve kuruluşlarına ait yerlerin bu Kanuna göre kadastrosunun yapılacağı 22 nci maddenin II. fıkrasında belirtilmiştir.

– Eskiden olduğu gibi soyut itirazların incelenmesine son verilmiş, itirazların uygulanan belgelerin geçerliliğine yapılabileceği esası getirilmiştir (m. 9/III).

– Kadastro tesbitine itirazların kadastro teknisyenliğine veya kadastro müdürlüğüne yapılabileceği kabul edilmiştir (m. 9/II).

– Kadastro tutanaklarına itirazların kadastro ekibinin çalışma alanındaki faaliyetleri bitinceye kadar yapılabileceği öngörülmüştür (m. 9/I).

– İtirazların değerlendirilmesi sonucunda komisyonca yeni bir tutanağın düzenlenmesi zorunluluğu getirilmiştir (m. 10/II).

– Tapusuz taşınmaz malların tesbitinde miktarlar sulu ve kuru ayrımı yapılarak artırılmış, bu miktarlardan fazlasının zilyedi adına tesbit edilebilmesi için gerekli belgelerden olan vergi kayıtlarının kapsamı 31/12/1981 tarihine kadar genişletilmiştir (m. 14/A).

– 14 üncü maddedeki şartların mevcudiyeti halinde imar ve ihyanın mülkiyet kazandıracağı, aksi halde taşınmaz malın Hazine adına tesbit edileceği kabul edilmiştir (m. 17).

– 16 ncı maddede kamu malları; hizmet, orta ve sahipsiz mal kategorilerine ayrılarak, bunlardan orta malları hakkında özel bir sicilin ihdas edileceği benimsenmiştir.

– Kadastro müdürünün, yapılan tesbitler uyarınca düzenlenen tutanaklara göre düzenleyeceği askı cetvellerini, pafta örneklerini kadastro müdürlüğünde, köy ve mahalle muhtarının çalışma yerlerinde 30 gün süre ile ilan ettireceği ve ilanda itirazı olanların bu süre içerisinde kadastro mahkemesinde dava açmalarını belirteceği, Kanunun 47 nci maddesi gereğince çıkarılan Yönetmelik uyarınca mahallî maliye kuruluşuna da duyuru yapılacağı, tüm bu işlemlerin kadastro ekibinin çalışma alanındaki işlerinin bitimini izleyen üç ay içinde yapılması zorunluluğu kabul edilmiştir.

– Zilyedlerinin kazandırıcı zaman aşımı ile iktisap etme şartlarını taşımadığı mallardan tescile tabi olanlar ile tarım alanına dönüştürülmesi veya ekonomik yarar sağlanması mümkün olan yerlerin Hazine adına tesbit edileceği kabul edilmiş, Kanunun 33 üncü maddesi ile, bu hususu düzenleyen 18 inci madde hükmü genelleştirilmiştir.

– Kadastro davalarında, avukatı bulunmayan kamu kurum ve kuruluşların daire amiri veya daire amirinin yetkili kılacağı memurlarca temsil edileceği esası getirilmiştir (m. 31/II).

– Taşınmaz malın bir kısmında ihtilaf söz konusu olduğu durumda ihtilafsız kısmın ilgililerinin talebi ve imar mevzuatının izin vermesi halinde ifraz edilerek davaya ihtilaflı kısım üzerinden devam edilebileceği benimsenmiştir (m. 30/III).

– Kanunun 28 inci maddesinde, davacı gerçek ve tüzel kişilerin, dava sebep ve delillerini dilekçelerinde bildirmeleri zorunlu kılınarak, aksi takdirde hâkimin bu konudaki tebligatına rağmen ilk duruşma oturumuna kadar dilekçeyle veya ilk oturuma gelmek suretiyle bildirilmediği takdirde davanın açılmamış sayılacağı ve tesbit gibi tescile karar verileceği öngörülmüştür.

– Kadastroları kesinleşmiş taşınmaz mallarda (vasıf ve mülkiyet değişikliği hariç)  ölçü, tersimat ve hesaplamalardan doğan fennî hataların ilgilinin başvurusu üzerine veya kadastro müdürlüğünce resen düzeltileceği ve bu hususta 10 yıllık hak düşürücü sürenin aranmayacağı kabul edilmiştir (m. 41).

II- 3402 SAYILI KADASTRO KANUNUNUN MİLLÎ EMLÂKI İLGİLENDİREN HÜKÜMLERİ İLE İLGİLİ AÇIKLAMALAR VE YAPILACAK İŞLEMLER

A- Kadastro Bölgelerinin Belirlenmesinden Sonra Yapılacak İşlemler

Kanunun 2 nci maddesinin III. fıkrasında, kadastrosuna başlanacak bölgelerin en az bir ay önceden Resmî Gazete’de, radyo veya televizyonda, bölge merkezi ve bağlı bulunduğu ilde, varsa yerel gazetede ilân olunacağı ve ayrıca alışılmış vasıtalarla duyurulacağı hükmü yer almaktadır.

Bu şekilde kadastro yapılacak bölgelerin belirlenmesinden sonra Hazineye Ait Taşınmaz Mal Esas Defterinde kayıtlı taşınmaz malların tapu senetlerinin birer örneğinin; Hazine ile İlişikli Taşınmaz Mal Defterinde kayıtlı taşınmaz malların, Hazine hukukunu korumaya yarar belgelerinin, varsa plân ve krokilerinin, işlem dosyalarından ayrı olarak açılacak bir dosyaya konulması ve her taşınmaz mal için bu şekilde bir dosya açılması ve her çalışma alanı için açılacak bir klasörde bu dosyaların toplanması gerekir.

Kadastro bölgelerinin belirlenmesinden sonra kadastro çalışma alanlarının ilân edilmesi beklenmeksizin Esas Defterde ve İlişikli Defterde kayıtlı tüm taşınmaz malların belirtmelerinin yapılması ve tapu kayıtları ile vergi kayıtlarının zemine uygulanması sağlanmalıdır.

Daha önceden bu işlemler yapılmış ise yenisine gerek yoktur. Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz mallardan kira veya ecrimisil alınmak suretiyle idare edilenler için, bu taşınmaz mallar ile ilgili olarak oluşturulacak dosyalara tesbit tutanakları, ecrimisil tahsilat makbuzları, kira sözleşmeleri, mahkeme ilâmları mutlaka konulacaktır. Çünkü tapuda kayıtlı olmakla birlikte Hazinece kiraya verilmek veya ecrimisil alınmak suretiyle idare edilen taşınmaz mallarda Yargıtayın bazı içtihatlarına göre şagilden alınan ecrimisil ile kiracıdan alınan kira bedeli malik sıfatıyla zilyedliği önleyen bir husustur.

Ayrıca zilyedliğe dayanılarak şahıslarca açılmış bir tescil davası, Hazinenin iktisap şartları oluşmadığı itirazı üzerine mahkemenin red kararıyla sonuçlanmışsa kararın verildiği tarihte zaman aşımında kesilmiş sayılacağından, yani süre bu tarihten itibaren yeniden işlemeye başlayacağından, Hazine avukatlarından bu konudaki kararlar istenilmeli ve süre hesaplamalarında önemle gözönünde bulundurulmalıdır.

Daha sonra çalışma alanındaki Hazineye ait taşınmaz malların (İlişikli Defterde kayıtlı olanlar dahil) bir listesi çıkarılacak ve bu listede her taşınmaz mal ile ilgili belgelerin ne olduğu belirtilecek ve düzenlenen bu listeler kadastro tesbitlerinden önce resmî yazıya bağlı olarak kadastro müdürüne verilecektir.

Bu çalışmalar, kadastro çalışma alanlarında kadastro faaliyetlerinin başlamasından önce bitirilecektir.

B- Kadastro Tesbitleri Sırasında Yapılacak İşlemler:

1. Kadastro tespitlerine gözlemci olarak katılacak memurun hazırlanması:

Kadastroda, taşınmaz malların sınırlandırılması çalışmalarına, kadastro bölgesinde görevli bir millî emlâk memurunun gözlemci olarak katılması sağlanacaktır. Bu memurun seçiminde görev süresi, mevzuat bilgisi, Hazine hukukunu korumaktaki tecrübesi gibi konular dikkate alınacaktır.

Kadastro bölgesinde birden fazla ekibin görev yapması halinde her ekip için bir memur görevlendirilecektir.

Millî emlâk memuru sayısının yetersizliği halinde gözlemci olarak görev yapacak yeteri kadar memur diğer maliye memurları arasından ilde defterdar, ilçede malmüdürü tarafından seçilerek görevlendirilecektir.

Bu şekilde görevlendirilecek gözlemci memura, daha önce hazırlanan, çalışma alanındaki Hazineye veya Hazine ile ilişikli taşınmaz mallara ilişkin belge ve bilgilerin yer aldığı klasör ve liste imza karşılığı verilecektir.

2. Taşınmaz malın sınırlandırılmasında dikkat edilecek hususlar:

a) Tapulu taşınmaz malların sınırlandırılmasında:

Bu konuda dikkat edilecek en önemli husus, Hazineye ait tapu kayıtlarının zemine uygulanmasına çalışmaktır. Hazineye ait tapu kayıtlarının uygulanması konusunda azamî gayret ve hassasiyetin gösterilmesi Hazine hukukunun korunması açısından şarttır.

Şahıslara ait tapu kayıtlarının uygulanmasında ise miktar fazlalıkları hususu önem kazanmaktadır.

Şahıslara ait tapu kayıtları harita, plân ve krokiye dayanmakta ve bunların yerine uygulanması mümkün bulunmakta ise bunlardaki sınıra itibar olunması, 3402 sayılı Kanunun 20 inci maddesi gereğidir. Keza harita, plân ve krokiye dayanmayan tapu kaydında ve diğer belgelerde belirtilen sınırlar zemine uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise yine bu kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlara itibar edilmesi gerekmektedir. Ancak harita, plân ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar değişebilir ve genişletilmeye elverişli nitelikte ise sınıra değil, bu kayıt ve belgelerde belirtilen miktara itibar olunmalıdır.

Yargıtayın yerleşmiş kararlarına göre şu sınırlar değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınır olarak kabul edilmektedir: Mer’a, harman yeri, bataklık, hendek, dağ, tepe, bayır, firarî ve mütegayyip eşhastan kalan yerler, yaylak, kışlak, öz, şif (hendeğin genişi), cebel (dağ), azman, bulak (çeşme), kofalık, höyük, tump (iki taşınmaz arasındaki toprak yığıntısı), göl, akarsu, deniz kıyıları, dere, çay, çalılık, büklük (akarsu kıyısındaki ağaçlık), çorak, orman, Hazine arazisi vb. Fakat bu sınırlarda fizikî yapı ve konumları itibariyle değişmez sınır haline gelebileceğinden, sadece kayıttaki ifadeye itibar edilmemesi, taşınmaz malın mahallinde gezilip görüldükten sonra bu niteliğinin saptanması gerekir.

Hazine tarafından özel kanun hükümlerine göre değişmez ve genişlemeye müsait olmayan sınırlarla miktar üzerinden satılan, tefviz veya tahsis veya parasız dağıtılan taşınmaz mallarda çıkan fazlalık, taşınmaz malla birlikte satış, tahsis ve dağıtım tarihinden itibaren on yıl geçmiş ise, miktarına bakılmaksızın kayıt sahibi adına tesbit edilecektir. Burada sözü edilen özel kanunlardan başlıcası 2510 sayılı İskân Kanunudur. Anılan Kanunun 23 üncü maddesinde: “Bu Kanun hükümlerine göre, muhacirlere, mültecilere, göçebelere, naklolunanlara ve yerlilere dağıtılan yapı ve toprakların temlikine vali ve kaymakamlar selâhiyetlidirler. Dağıtış defter ve kararlarının altının vali ve kaymakamlarca tasdik edilmesi temliktir. Tasdikli defterlerdeki veya kararlardaki miktarlar muteberdir…” denilmektedir.

Tefviz ise eski hukukumuzda, tapu veya müzayede bedeli adıyla peşin para alınarak mirî arazinin Devlet tarafından şahıslara ihale edilmesidir.

Tefviz Kanunu olarak bilinen “Mübadele ve Tefviz İşlerinin Kat’i Tasfiyesi ve İntacı” hakkındaki 1771 sayılı Kanuna göre yapılan tefvizlerde, sınır esas alınmıştır.

Ayrıca yukarıda sözü edilen “Özel Kanunlar” tabirinin kapsamına 9/6/1934 tarih ve 2502 sayılı Kanun, 1341 sayılı Muvazene-i Umumiye Kanunu uyarınca kabul edilen Toprak Tevzi Talimatnamesi, 4753 ayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu gibi kanunlar girmektedir.

Satılan, tefviz veya tahsis edilen veya dağıtıma tabi tutulan taşınmaz mallardaki fazlalığın taşınmaz malla birlikte hak sahibi adına tesbit edilebilmesi için, satış, tefviz, tahsis ve dağıtım tarihinden itibaren on yılın geçmiş olması yeterli olup miktara bakılmamaktadır. Ayrıca Yargıtay içtihatlarına göre sahibinin fazlalık üzerinde fiilen zilyed olması aranmamaktadır.

Uygulamada muris (miras bırakan) ile aralarında mirasçılık ilişkisi bulunmadığı halde akrabalık bağına dayanan bazı kişilerin, murisin taşınmaz mallarına vaziyed ettikleri ve kadastro sırasında bu yerleri adlarına tesbit ettirdikleri karşılaşılan durumlardandır.

Bilindiği üzere, murisin ilk üç derecede (parantelde) mirasçısının bulunmaması halinde mirasın Hazineye intikal etmesi gerektiği M.K.’nun 448 inci maddesinin amir hükmüdür.

Bu nedenle tapuda kayıtlı taşınmaz mallara miras nedeniyle vaziyed edenlerin gerçekten mirasçı olup olmadıkları araştırılmalı ve tespit sırasında bu hususun da gözönünde bulundurulması sağlanmalıdır.

b) Tapusuz taşınmaz malların sınırlandırılmasında:

3402 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin 1 inci fıkrası hükmüne göre :

“Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatiyle zilyedliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tesbit edilir.”

Anılan Kanunun 18 inci maddesinin II. fıkrasında ise :

“Orta malları, hizmet malları, orman ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen yerler ile kanunları uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı zaman aşımı yolu ile iktisap edilemez.”

hükmü yer almaktadır.

14 ve 18 inci maddelerin yukarıda değinilen hükümlerinin bir arada gözönünde bulundurulması sonucunda tapusuz bir taşınmaz malın zilyedlikle iktisap edilebilmesi için gerekli koşullar şunlar olmaktadır:

aa- Taşınmaz mal; orta malı, hizmet malı, orman ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup bir kamu hizmetine tahsis edilen yerlerden veya kanunlar uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallardan olmamalıdır.

Burada, orta ve hizmet malı ile kanunlar uyarınca Devlete kalan taşınmaz mal kavramlarının açıklanmasında yarar görülmektedir.

Orta malı: Kanunun 16 ncı maddesinin (B) bendinde belirtildiği üzere, mer’a, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi kamunun ortak yararlanmasına tahsis edilen veya kadimden (başlangıcı bilinmeyen zamandan) beri bu şekilde kullanılagelen yerlere orta malları denilmektedir.

Görüleceği üzere bir yerin orta malı sayılabilmesi için ya bir tahsis işlemine ya da kadimden beri bu şekilde kullanılagelmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Hizmet malı: Kanunun 16 ncı maddesinin (A) bendinde belirtildiği gibi, kamu hizmetlerinde kullanılan taşınmaz mallardır. Bunlara örnek olarak Hükümet konakları, askerî binalar, karakol ve okul binaları, hastane ve diğer sağlık tesisleri gösterilebilir.

Kanunlar uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar : Bu taşınmaz malların bazıları şunlardır:

– Emvali Metruke Kanunları gereğince Devlete intikal eden taşınmaz mallar (Bu kanunların kapsamına giren bir taşınmazın kişi adına tesbit ve tescil edilebilmesi için noter onaylı satış senedi ibrazı zorunludur).

– Mübadil Rumlara ait taşınmaz mallar ;

– Batıya nakledilenlere ait taşınmaz mallar (Bununla; 2510 sayılı İskân Kanununa göre doğudaki yasak ve idareten boşaltılmış bölge halkından batıya nakledilenlere ait olup da nakledilmeleri nedeniyle Devlete intikal eden taşınmaz mallar kastedilmektedir. Zira, İskân Kanununa 5098 sayılı Kanunla eklenen geçici 1 inci madde ile, nakledilen kişilerin mürettep oldukları yerde oturma zorunluluğu kaldırılmış, istihkak mazbatası karşılığını almayanlara eski taşınmaz malların geri verilmesi öngörülmüştür. Ancak bu geri vermeden, 5826 sayılı Kanun ile eklenen ve 6093 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi ile değişik ek maddesi gereğince aşağıdaki taşınmaz mallar hariç tutulmuştur. Bunlar; mürettep oldukları yerde iskân edilenler ile istihkak mazbatası karşılığı taşınmaz mal alanların geride bıraktıkları taşınmaz mallar, tevzi edilen veya kamu hizmetine tahsis edilen taşınmaz mallar ile yasak ve idareten boşaltılmış bölgeler dışında serbest bölge halkından olup da 5826 sayılı Kanuna göre iskân edilenlere ait taşınmaz mallardır).

-10.10.1960 gün ve 105 Sayılı “2510 Sayılı İskân Kanununa Ek Kanun” ile bu Kanunu yürürlükten kaldıran 18.10.1962 tarih ve 81 sayılı Kanun.

431 sayılı Hilafetin İlgasına ve Hanedanı Osmani’nin Türkiye Cumhuriyet Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun gereğince Devlete kalan taşınmaz mallar.

Medenî Kanunun 448 inci maddesi gereğince Devlete intikal eden taşınmaz mallar.

Medenî Kanunun 636 ncı maddesi gereğince yeni oluşan arazi.

bb- Zilyed, taşınmaz mal üzerindeki zilyedliğini çekişmesiz (nizasız) ve aralıksız (fasılasız) olarak en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla sürdürmüş olmalıdır.

Burada sözü edilen çekişme ile dava kastedilmektedir. Yani dava aşamasına ulaşmamış bir ihtilaf çekişme olarak sayılmamaktadır. Dava, M.K. m. 618’e dayanabileceği gibi, aynı Kanunun 895-897 nci maddelerinde düzenlendiği şekilde zilyedliğin korunmasına ilişkin de olabilir.

Aralıksız zilyedlik ise, yirmi yıllık süre içerisinde zilyedliğin kaybedilmemiş olması demektir. Zilyedlik kaybedildiği takdirde kazandırıcı zaman aşımı kesilir ve bu tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar. Yargıtay kararlarına göre şu hallerde zilyedlik aralıklıdır :

– Köyden göçüp giden, taşınmazla hiçbir ilişkisi kalmayan ve başkalarının zilyedliğine göz yuman kimsenin zilyedliği aralıksız değildir.

– Verimsiz ve köye uzak olduğu için terk etme halinde zilyedlik aralıklıdır.

Ancak şu hallerde zilyedlik aralıklı değildir :

– Bir yerin doğal olaylar nedeniyle su altında kalmış olması,

– Bazı yıllar nehrin taşarak taşınmazın su altında kalmış bulunması,

– Kişi memur olmakla beraber, zaman zaman arazi ile ilgilenmesi ve taşınmaz ile ilgisini kesmemesi.

cc- Zilyedlikle iktisap koşullarından biri olan malik sıfatıyla zilyedlik ise, zilyedin kendi zilyedliğinden daha üstün bir zilyedliği tanımamasıdır. Bu nedenle Hazineye kira ödeyen bir kişinin zilyedliği malik sıfatıyla olmadığından, taşınmaz malı zilyedlikle iktisap etmesi mümkün olmayacaktır. Burada malik sıfatıyla zilyed olmak yeterli görülmekte iyi niyet aranmamaktadır.

Bu konuda son olarak belirtilmesi gereken bir husus da şudur : Aralarında hukukî bir bağ ve bitişiklik (ittiasal) bulunmak şartı ile son zilyed, kendisinden önceki zilyedlerin zilyedlik sürelerini kendi zilyedliği süresine ekleyebilmektedir. Bu husus Medenî Kanunun 909 uncu maddesinde açık bir şekilde belirtilmiştir.

dd- Zilyedliğin ispatlanmasında deliller miktara göre değişmektedir.

aaa- Sulu arazide 40, kuru arazide 100 (bu miktarlar dahil) dönüme kadar olan taşınmaz mallar üzerindeki zilyedliğin belge, bilirkişi veya tanık beyanı ile ispatı yeterli görülmektedir.

Burada sözü edilen sulu arazi ile Devletçe sulanan arazi kastedilmektedir. Örneğin nehir kıyısındaki bir tarla Devletçe sulanmıyorsa kuru arazi olarak kabul edilecektir. Ayrıca sahibinin kendi imkânları ile suladığı arazi kuru arazi gibi işlem görecektir (3083 sayılı Kanun, madde 2/c). Bir arazinin sulu toprak mı, kuru toprak mı olduğu konusunda kuşkuya düşüldüğünde konu, mahallî devlet su işleri, köy hizmetleri il müdürlüklerine ya da Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün yerel kuruluşlarına iletilerek görüş istenilmelidir.

bbb- Sulu arazide 40, kuru arazide 100 dönümden fazla olan taşınmaz mallarda bu miktarları aşan kısmın zilyedi adına tesbit edilebilmesi için, Kanunun 14 üncü maddesinde belirtilen belgelerinden birinin varlığı gerekmektedir.

Kanunun 14 üncü maddesinin uygulanmasında gözönünde bulundurulacak 40 ve 100 dönümlük miktarlar ile ilgili olarak aşağıdaki örneklerin verilmesi yararlı görülmektedir.

Örnek 1 – Ankara ilinin Delice ilçesine bağlı Büyükavşar köyünde kadastro çalışmaları sırasında Ali Mert adlı şahsın tapusuz olarak zilyed bulunduğu tek parçada 120 dönüm kuru arazinin 100 dönümlük miktarı bilirkişi veya tanık beyanlarına dayanılarak adına tesbit edilecektir. 20 dönümlük fazlalığın adı geçen şahıs adına tesbit edilebilmesi için 14 üncü maddede sayılan belgelerden birinin varlığı aranacaktır. Aksi halde 20 dönümlük kısmın ifraz edilerek Hazine adına tesbit edilmesi gerekecektir.

Örnek 2 – Aynı şahsın aynı köy (Kadastro çalışma alanı) sınırları içerisinde ayrı ayrı parçalarda 20, 35, 15 ve 45 dönümlük (4) parça kuru araziye zilyed bulunması ve yukarıda açıklanan zilyedlik şartlarının tahakkuku halinde yine 100 dönümlük miktar gözönünde bulundurulacak ve 100 dönümü aşan miktar zilyedin göstereceği yerden kesilerek Hazine adına tesbit edilmesi gerekecektir.

Örnek 3 – Bir şahsın aynı çalışma alanı içerisinde hem sulu hem de kuru araziye zilyed olması halinde, sulu ve kuru araziden iktisap edebileceği miktar şu şekilde hesaplanacaktır.

(A) adlı şahıs Devletçe sulanmakta olan arazinin 50 dönümünün zilyedidir. Aynı şahsın kuru arazide zilyed bulunduğu miktar ise 140 dönümdür. Bu durumda Kanunun 14 üncü maddesine göre zilyed, aynı çalışma alanı içerisinde olmak kaydı ile ya sulu arazinin 40 dönümünü ya da kuru arazinin 100 dönümünü iktisap edebilir. Her ikisini birden iktisap edebilmesi mümkün değildir. Burada seçme hakkı zilyedindir. Sulu arazi seçmiş ise (14 üncü maddede belirtilen belgelerden biri yoksa) 40 dönümü şahıs adına, 10 dönümlük sulu arazi fazlalığı ile 140 dönümlük kuru arazinin tamamı Hazine adına tesbit edilecektir. Kuru araziyi seçmiş ise, sulu arazinin tamamı ile kuru arazinin 40 dönümlük fazlalığı Hazine adına tesbit edilecektir.

(A) şahsının 50 dönümlük sulu arazi için herhangi bir belge ibraz edememesi, fakat zilyed bulunduğu 140 dönümlük kuru arazi için ise 14 üncü maddede sayılan belgelerden birine dayanması durumunda şu şekilde işlem yapılması gerekecektir :

140 dönümlük kuru arazi için belge ibraz ettiğinden 140 dönümünün tamamı ile zilyedlik şartlarının oluştuğu sulu arazinin 40 dönümlük kısmı şahıs adına, sulu arazinin 10 dönümlük fazlalığı ise Hazine adına tesbit edilecektir.

Örnek 4 – (A) şahsının 30 dönüm sulu araziye, 70 dönüm de kuru araziye zilyed olması ve 14 üncü maddedeki belgelerden birini ibraz edememesi halinde bu şahsın zilyedlik yoluyla iktisap edebileceği miktarlar şu şekilde hesaplanacaktır.

Şahsın Sulu Araziyi Tercih Etmesi Halinde :

Bu durumda sulu arazinin tamamı şahıs adına tesbit edilecektir. Kuru araziden iktisap edilebileceği miktarın hesaplanabilmesi için bir dönüm sulu arazinin 2,5 dönüm kuru araziye eşit olduğu gözönünde bulundurularak 30 dönümlük sulu arazi kuru araziye çevrilecektir. Bu durum da 30×2,5 = 75 dönüm kuru arazi bulunmuş olur. Öyle ise kuru araziden kazanabileceği kısım 100 – 75 = 25 dönüm olacaktır. Sonuçta şahıs adına 30 dönüm sulu arazi ile 25 dönüm kuru arazi tesbit edilecek, kuru arazinin 45 dönümlük kısmının ise Hazine adına tesbiti yapılacaktır.

Şahsın Kuru Araziyi Tercih Etmesi Halinde:

Bu durumda kuru arazinin tamamı şahıs adına tesbit edilecektir. Sulu araziden iktisap edebileceği miktarın hesaplanabilmesi için aynı çalışma alanında toplam kuru arazi limiti olan 100 dönümden şahıs adına tesbit edilen kuru arazi miktarı çıkarılacak, geri kalan kısım sulu araziye dönüştürülecektir. Bu durumda 100 – 70 = 30 dönüm kuru arazi bulunmuş olur. Bunu da sulu arazi cinsinden ifade edersek 30:2,5 = 12 dönüm sulu arazi olur. Böylece şahıs adına 70 dönümlük kuru arazi ile birlikte sulu arazinin 12 dönümlük kısmı tesbit edilecek, sulu arazinin geri kalan 18 dönümlük kısmının ise Hazine adına tesbiti yapılacaktır.

Bu bölümde belirtilmesi gereken son bir husus da 40 ve 100 dönümlük limitlerin kadastro çalışma alanları (mahalle veya köy) için geçerli olduğu, bir kadastro bölgesi (ilçe) için herhangi bir sınırlamanın getirilmemiş olduğudur.

c)  İmar ve İhya Durumunda:

Kanunun 17 nci maddesine göre;

“Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde Hazine adına tesbit edilir.

İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz.”

Madde hükmüne göre;

– Orman sayılan sahalarda,

– Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup bir kamu hizmetine tahsis edilmiş yerlerde,

– İl, ilçe ve kasabaların imar planlarının kapsadığı alanlarda,

– Kanunlar uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallarda,

İmar ve ihya suretiyle taşınmaz mal iktisabı mümkün değildir.

Ayrıca, imar ve ihya nedeniyle yapılan tesbitler ile belgesiz olarak yapılan tesbitlerin yüzölçümleri toplamı bir çalışma alanı içerisinde sulu arazide 40, kuru arazide 100 dönümü geçmeyecektir.

Maddede “… imar ve ihya edenler veya halefleri…” denildiğinden, imar ve ihya edenlerin mirasçıları (Kanunî halefleri) ile ihya edilen yeri bunlardan satın alanlar (Akdî halefleri) de bu hükümden istifade edebilecektir.

d)  Hazine adına tesbit edilmesi gereken yerlerde:

Kanunu 18. maddesinin 1. fıkrasında;

“Yukarıdaki maddelerin hükümleri dışında kalan ve tescile tabi bulunan taşınmaz mallar ile tarım alanına dönüştürülmesi veya ekonomik yarar sağlanması mümkün olan yerler Hazine adına tesbit olunur.”

hükmü yer almaktadır.

Buna göre, 16 ncı madde gereğince Hazine adına tesbit ve tescil edilecek taşınmaz malların dışında, Kanunun 14 ve 17 nci maddelerine göre zilyedlikle iktisap şartları tahakkuk etmemiş taşınmaz mallardan tescile tabi olan yerler ile tarım alanına dönüştürülmesi ve ekonomik yarar sağlanması mümkün olan yerler Hazine adına tesbit edilecektir.

Kanunun 33/3 üncü maddesi gereğince yukarıda değinilen 18 inci madde hükmü genel hüküm niteliği kazanmıştır. Bu nedenle Kadastro Kanununun uygulanmadığı yerlerde de bu madde hükmüne dayanılarak tescil talebinde bulunulması mümkün bulunmaktadır.

e)  Tesbit sonuçlarının belirtilmesi:

Kadastro tesbitlerine katılan gözlemci memur, o çalışma alanındaki Hazine ve Hazine ile ilişkili taşınmaz malların ne şekilde tedavül gördüğünü bir tutanakla tesbit edecek ve bu tutanağı, taşınmaz mal ile ilgili dosyaya koyacaktır.

3-  Kadastro tesbitlerine itirazlar:

a) Kadastro tesbitleri sırasında:

İtiraz süresinin; İtirazları İnceleyecek Kadastro Komisyonunun Kuruluşu ve Görevleri Hakkındaki Yönetmeliğin 5 inci maddesinde belirtildiği şekilde, kadastro tutanağının düzenlendiği tarihten itibaren kadastro ekibinin çalışma alanında parsellerin sınırlandırma ve tesbit işlerini bitirdiğine ve ölçülecek taşınmaz mal kalmadığına ilişkin tutanağın düzenleneceği ana kadar olduğu gözönünde bulundurularak, yukarıda belirtilen esaslara aykırı olarak yapılan tesbitlere gözlemci memurların bildirimi üzerine, illerde defterdarın, ilçelerde malmüdürünün itiraz etmesi gerekmektedir.

İtiraz edilirken, Kanunun 9/3 üncü maddesi göz önünde tutulmalı, itiraz yazısına, taşınmazın durumuna, itirazın konusuna göre gerekli belgeler eklenmelidir. Örneğin; özel mülkiyet konusu olmaması gereken bir taşınmaz malın kişi adına yapılan tespitine itiraz edilecekse, bu taşınmaz mal hakkında ilgili teknik bilirkişilerden alınacak rapor itiraz dilekçesine eklenmelidir. Eğer taşınmaz maldaki miktar fazlalığına itiraz yapılacaksa,  duruma göre taşınmaz mal üzerindeki zilyetlik süresine veyahut taşınmazın hudutlarının niteliğine ilişkin uzman bilirkişi raporu alınarak itiraz edilmelidir.

Kadastro tesbitleri  sırasında Hazine taşınmaz mallarının ne şekilde tedavül gördüğü ile hangi taşınmaz malların tespitine itiraz edildiğine ilişkin olarak gözlemci memur tarafından düzenlenecek bir rapor, kadastro çalışma alanında işlerin bitimini izleyen üç gün içerisinde ilçelerde malmüdürüne,  illerde millî emlâk müdürüne verilecektir. Rapor, bu kişilerce incelenecek ve itiraz edilmesi gerektiği halde itiraz edilmeyen taşınmaz mallar hakkında dava açmak üzere askı cetvellerinin Kadastro İlanları Hakkındaki Yönetmeliğinin 7 nci maddesi gereğince ilan edilmesi beklenecektir.

b)  Kadastro askı cetvellerinin ilan edilmesinden sonra:

Burada öncelikle, tespitlerine itiraz edilen taşınmaz mallar hakkında kadastro komisyonunca Hazinenin itirazı doğrultusunda tesbit yapılıp yapılmadığına bakılmalıdır. Şayet Hazinenin itirazı doğrultusunda tesbit yapılmışsa bu durumda herhangi bir işlem yapılmayacağı ve tespitin bu şekilde kesinleşmesinin bekleneceği tabiidir. Ancak kadastro komisyonunca Hazine aleyhine tesbit yapılan taşınmaz mallar ile itiraz edilmesi gerektiği halde itiraz edilmediği bir millî emlâk müdürünün veya malmüdürünün incelemesi sonucunda tesbit edilen taşınmaz mallar hakkında 30 günlük askı ilan süresi içerisinde kadastro mahkemesinde tespite itiraz davası açmak gerekecektir.

c)  Kadastro tutanaklarının kesinleşmesi ve on yıllık hak düşürücü süre:

Kanunun 12 nci maddesinde 30 günlük askı ilan süresi içerisinde dava açılmayan kadastro tutanaklarına ait sınırlandırma ve tespitlerin kesinleşeceği; kadastro müdürü tarafından onaylanarak kesinleşen tutanaklar ile kadastro mahkemesinin kesinleşmiş kararlarının kesinleşme tarihleri tescil tarihi olarak gösterilmek suretiyle en geç 3 ay içinde tapu kütüklerine kaydedileceği belirtilmiştir.

Kadastro mahkemelerinde dava konusu olmadan kesinleşen tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukukî sebeplere dayanılarak dava açılması mümkün değildir.

Ancak, Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında belirtildiği üzere, burada sözü edilen on yıllık hak düşürücü sürenin kamu mallarında uygulanması mümkün bulunmamaktadır. Örneğin; mera olduğu sabit olan bir yer şahıs adına tescil edilmiş olsa bile on yıl geçtikten sonra da tapu iptal davası açılabilecektir.

d)  Dava açmaya ve dava takibine yetkililer:

4353 sayılı Kanuna göre Hazine avukatı bulunan yerlerde dava açmaya ve açılmış davaları takibe Hazine avukatlarının yetkili olduğunda duraksama yoktur.

Kadastro Kanununun 31 inci maddesinde de bu husus açık bir şekilde vurgulanmıştır.

Anılan madde hükmüne göre: “Kamu kurum ve kuruluşları taraf olduğu işlerde; avukatlarıyla, avukatları bulunmadığı takdirde daire amiri veya daire amirinin yetkili kılacağı memurlarca temsil edilir.”

Buna göre Hazine avukatı bulunmayan yerlerde kadastro ile ilgili davaların daire amiri olan illerde defterdar, ilçelerde malmüdürü yahut bunların bulunmadığı yerlerde veya izinli oldukları zamanlarda kanunî vekilleri tarafından açılması mümkün olduğu gibi, bu kişilerin yetkili kılacağı memurlar tarafından açılması ve izlenmesi de imkân dahilindedir. Ancak kadastro davalarının takibi ve temyizi işlemlerinin önemi gözönünde tutularak, işlerin yoğun olduğu hallerde memur görevlendirilmeli, görevlendirirken dikkatli davranılmalı, dava açmasını ve izlemesini bilenler arasından seçilmesine özen gösterilmelidir.

13/12/1983 gün ve 178 sayılı K.H.K. nin 40 ıncı, 8/1/1943 gün ve 4353 sayılı Kanunun 32 nci maddeleri gereğince, bu seçimi yapan defterdar veya malmüdürü, davaların süresinde açılması, savunulması ve kararın kesinleşmesine kadar takibinde, yetkili kıldığı memurlarla birlikte her türlü sorumluluğu müştereken taşıdığını bilerek hareket etmeli ve gereken denetimleri yapmalıdır.

e)  Kadastro davlarında gözönünde bulundurulması gereken bazı hususlar:

– Kanununun 26 ncı maddesinde belirtildiği üzere, kadastro işlerinde 3533 sayılı kısaca “Tahkim Kanunu” olarak bilinen Kanun uygulanmamaktadır.

– Kanunun 28 inci maddesi hükmüne göre, davacı gerçek ve tüzel kişilerin dava sebep ve delillerini dilekçelerinde belirtmeleri zorunludur. Dilekçede bu husus belirtilmediği takdirde, hakim göndereceği davetiye ile davacıdan dava sebep ve delillerini bildirmesini isteyecektir. Bu bildirime rağmen davacı ilk duruşma oturumuna kadar dilekçe ile veya ilk oturuma gelmek suretiyle dava sebep ve delillerini bildirmez ise, hakim davanın açılmamış sayılacağına ve tesbit gibi tescile karar vereceğinden davlar açılırken bu hususa dikkat edilmesi gerekmektedir. Ancak davanın açılmamış sayılması halinde on yıllık hak düşürücü süre içerisinde genel hükümlere göre dava açmak mümkün bulunmaktadır.

Aynı madde hükmüne göre dava açılırken, tesbit sırasında yapılan itiraz sebep ve delillerine bağlı kalmak zorunluluğu bulunmamaktadır. Yani tesbit sırasında bilinmeyen veya ileri sürülemeyen bir delilin sonradan bulunması halinde bunlara dayanılarak dava açmak mümkündür.

– Kanunun 29 uncu maddesine göre kadastro mahkemeleri adlî tatile tabi değildir.

– Kanunun 32 nci maddesine göre kadastro mahkemesi kararlarına karşı kanun yollarına asliye mahkemelerindeki usule uygun olarak başvurulacaktır. Bilindiği üzere H.U.M.K. nun 3156 sayılı Kanunla değişik 432 nci maddesine göre asliye mahkemeleri kararlarına karşı temyiz süresi, 4353 sayılı Kanuna tabi kurum ve kuruluşlar için kararın tebliğ tarihinden itibaren otuz gündür.

Yargıtayın kararlarına karşı ise, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde tashih-i karar yoluna başvurulabilmektedir. (HUMK:m. 440).

f) Teknik hatların düzeltilmesi:

Kadastroları kesinleşmiş taşınmaz mallarda ortaya çıkacak teknik hataların nasıl giderileceği hususu Kanunun 41 inci maddesinde düzenlenmiştir.

Madde hükmüne göre; kadastroları kesinleşmiş taşınmaz mallarda vasıf ve mülkiyet değişikliği dışında kalan ölçü, tersimat ve hesaplamalardan doğan fennî hatalar, ilgilinin müracaatı üzerine veya kadastro müdürlüğünce resen düzeltilir. Düzeltme, taşınmaz mal malikleri ile diğer hak sahiplerine tebliğ olunur. Tebliğ tarihinden başlayan 30 gün içinde düzeltmenin kaldırılması yolunda sulh hukuk mahkemesinde dava açılmadığı takdirde, yapılan düzeltme kesinleşir.

Bu maddenin uygulanmasında 12 nci maddede belirtilen hak düşürücü süre aranmaz.

Bu yolla düzeltilmesi mümkün olan hatalar, ölçü, tersimat, hesaplama hatası gibi teknik hatalar olup, vasıf ve mülkiyet değişikliği hatalarının bu yolla düzeltilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Ayrıca bu şekildeki hataların düzeltilmesi bir süreye bağlı değildir.

C-  Kanunun 46 ncı Maddesi ile İlgili Açıklamalar:

Kanunun  “Hazine adına kayıtlı taşınmaz mallarda iktisap” başlığını taşıyan 46 ncı maddesinde;

“Kadastrosu yapılacak veya daha önce tapulama ve kadastrosu tamamlanmış bulunan yerlerde, 766 sayılı Kanunun 37 nci maddesi veya 4753 sayılı Kanunu ile ek ve tadilleri uyarınca Hazine adına kaydedilen taşınmaz mallar, bu Kanunun hükümlerine göre doğan iktisap şartlarına istinaden zilyedleri adına tesbit ve tescil olunur.

Hazine adına tescil edilmiş taşınmaz mallardan iskân suretiyle veya toprak tevzii suretiyle verilen yerler (işlemleri tamamlanmamış olsa dahi) başka bir şart aranmaksızın hak sahipleri adına tesbit ve tescil olunur. Bu şekilde hak sahipleri adına tesbit ve tescil işlemleri gerçekleşinceye kadarki süre içinde evvelce tahakkuk ettirilenler de dahil olmak üzere ecrimisil alınmaz.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Hazinenin mülkiyetinden çıkmış bulunan veya amme hizmetine tahsis edilen taşınmaz mallar hakkında bu madde uygulanmaz.

İlgililerin, daha önce kadastrosu yapılan yerlerde bu maddeye dayanan talep ve dava hakkı, bu Kanunun yürürlüğe girmesi tarihinden itibaren iki yıl geçmekle düşer.”

hükmü yer almaktadır.

Görüldüğü üzere, ilk iki fıkra maddenin hangi taşınmazlara uygulanacağını, üçüncü fıkra hangi taşınmaza uygulanmayacağını ve son fıkra da ilk iki fıkranın sağladığı olanaklardan yararlanmak için başvuru süresini düzenlemektedir.

Konu, maddenin sistematiğine uygun olarak aşağıda açıklanmıştır.

a)  766 sayılı Tapulama Kanununun 37 nci maddesi gereğince Hazine adına kaydedilen taşınmaz mallar:

Anılan 37 nci maddeye göre; tarıma elverişli olmayan fakat özel mülkiyete konu olabilecek bir arazi eğer 27/3/1950 tarihinden önce ihya edilmiş ise, bu taşınmaz mal Hazine adına tescil edilir. İhya edeni veya onun akdî yahut kanunî halefleri tapu kütüğünün beyanlar hanesine, “…………………………. ‘nın ihya hakkı vardır” şeklinde yazılır. Eğer ihya eylemi 27/3/1950 den sonra olmuş ise taşınmaz mal doğrudan doğruya Hazine adına tescil olunur ve ihya eden yahut halefleri tapunun beyanlar hanesinde gösterilmez.

3402 sayılı Kanunun 46/1 inci maddesi; 27/3/1950 tarihinden önce ihya edilip te, tapuda Hazine adına tescil edilen fakat ihya edenleri veya halefleri tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilen taşınmaz malların mülkiyetinin bu kişilere verileceğine ilişkin hüküm taşımaktadır.

Bu konuda aşağıdaki şekilde hareket edilecektir.

28 Ekim 1987 gün ve 19618 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Taşınmaz Malların Sınırlandırma, Tesbit ve Kontrol İşleri Hakkında Yönetmeliğin 18 inci maddesi, Kanunun 46 ncı maddesiyle ilgili talepler kadastro müdürlüklerine yapıldığında nasıl işlem yapılacağını göstermiştir. Bu nedenle, yerel millî emlâk birimlerine bir talep olduğunda, öncelikle incelenmek üzere mahallî kadastro müdürlüklerine gönderilecektir.

Kadastro müdürlükleri söz konusu edilen hüküm gereğince talebi inceledikten sonra kişi hak sahibi ise tapu kütüğünde gerekli işlemin yapılması için neticeyi yerel maliye birimine bildirecektir.

Hak sahibi adına düzeltme işlemlerinin yapılabilmesi için bu bildirime ek olarak aşağıdaki belgelerin idarece onaylı örneklerinin de gönderilmesi söz konusu müdürlüklerden istenilecektir.

– Başvuru dilekçesi,

– Nüfus kayıt sureti,

– Başvuruda bulunan hak sahibinin mirasçısı ise veraset belgesi,

– Başvuruda bulunan, hak sahibinin akdî halefi ise, bunu ispata yarayacak ya noter senedi ya da muhtar, iki aza ve tarafların imzaladığı köy senedi,

– Tapulama tutanağı,

– Beyanlar ve şerhler hanesini de gösteren tapu kaydı,

– Eğer mahkeme kararı ile imar ihya hakkı tanınmış ise, kararın kesinleşme şehrini taşıyan sureti.

Belgelerden herhangi bir eksik gönderilirse, eksik belgelerin cinsine göre ya kadastro müdürlüğünden ya da talepte bulunandan eksik belge istenecektir.

Gelen belgeler incelendikten, bir noksanlık bulunmadığı ve Hazinece imar ihya hakkının iptali için bir dava açılmadığı saptandıktan sonra gerekli düzeltme iznini alınması için bütün belge örnekleriyle birlikte durum Bakanlığımızca iletilecek ve alınacak yanıta göre işlem yapılacaktır.

İmar ihya hakkının iptali için Hazinece dava açılmış ve dava devam ediyorsa, davanın hangi aşamada olduğu bildirilecek, dava Hazine lehine neticelenmiş ise yani imar ihya hakkı mahkeme kararıyla iptal edilmiş ise, başvuru Bakanlığımıza iletilmeden reddedilecektir. Ayrıca şahıslar tarafından ihya hakkının tapu siciline kaydı için açılan dava mahkemece reddedildiği veya tapulama tutanağından ya da belgelerden ihyanın 27/3/1950 tarihinden sonra yapıldığı yahutta tapulama tesbit tarihinde 20 yıllık zilyedlik süresinin bulunmadığı anlaşılırsa talep Bakanlığımıza iletilmeden geri çevrilecektir.

Taşınmaz malın tapu kütük sahifesinin beyanlar hanesinde “……………………………..ağaçları ……………………..’ya aittir”, “taşınmazın üzerindeki ev……………………’ya aittir.” gibi belirtmeler varsa, bunlar imar-ihya belitrilmesi olmayıp, mülga 766 sayılı Tapulama Kanununun 40 ıncı maddesi uyarınca konulmuş muhdesat belirtmeleridir. Bu tür belirtmeli taşınmaz mallar Kadastro Kanununun 46 ncı maddesi kapsamına girmediğinden talep sahibinin imar ve ihya iddiası söz konusu değilse, haklarında herhangi bir işlem yapılmayacak, talepler Bakanlığımıza gönderilmeden reddedilecektir.

Ayrıca 46 ncı maddenin son fıkrasıyla ilgililere Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren iki yıllık bir talep ve dava açma hakkı tanındığından, sürenin sona erdiği 10/10/1989 tarihinden sonra idareye bu konuda yapılacak talepler işleme konulmadan nedeni belirtilerek reddedilecektir.

b)  4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ile ek ve değişiklikleri uyarınca Hazine adına tescil edilen taşınmaz mallar:

Mülga 11/6/1945 gün ve 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ile ek ve değişikliklerine göre altı ayrı durumda Hazine taşınmaz mal edinmekteydi. Bunlar;

aa-  Muhtaç çiftçilere dağıtılmak üzere kamulaştırılan araziler,

bb-  Oturdukları yerin dışında başka bir yerde kendilerine toprak verilenlerin ayrıldıkları yerde bıraktıkları taşınmaz mallar,

cc-  4753 sayılı Kanunun arazi verilenlere getirdiği kısıtlama ve sınırlamalara uyulmadığı için mahkeme kararıyla geri alınan topraklar,

dd-  Tarıma elverişli veya elverişli hale getirilebilecek sahipsiz araziler,

ee-  Zilyedi bulunup da üzerindeki zilyedlik süresi iktisabî zamanaşımına (20 yıl) ulaşmayan taşınmaz mallar,

ff-  Taşınmaz malın üzerindeki zilyedlik süresi iktisabî zamanaşımına ulaşıp da zilyedi tarafından vergi kaydıyla ispat edilemeyen taşınmaz mallar.

Yukarıda “aa,bb” maddelerinde belirtilen taşınmazlar kamulaştırma veya trampa yoluyla Hazineye geçtiğinden yani karşılık olarak bir bedel ödendiğinden veya bir taşınmaz mal verildiğinden,

“cc”  maddesinde belirtilenler için kesinleşmiş mahkeme kararıyla geri alma söz konusu bulunduğundan,

“dd,ee” maddesinde yazılı Hazine adına kaydedilen taşınmaz mallar üzerinde önceden hiç kimsenin bir hakkı bulunmadığından, Hazinenin mülkiyeti aslen kazanması söz konusu olduğundan,

Bu tür taşınmazların geri verilmesi mümkün değildir.

“ff” maddesinde açıklanan taşınmazların üzerindeki kişilere ait zilyedlik süreleri iktisabî zamanaşımını (20 yıl) bulduğu halde, bu husus ilgili Kanunun aradığı şekilde ispat edilemediğinden anılan taşınmaz mallar Hazine adına kaydedilmişlerdir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 46 ncı maddesinin kapsamına giren taşınmaz mallar bunlardır.

4753 sayılı Kanunun uygulandığı ilk yıllarda, 20 dönümden fazla yüzölçümlü taşınmaz malların kişiler adına tesbit edilebilmesi için vergi kaydıyla ispatı aranıyordu. Toprak Tevzi Komisyonları mülga 5602 sayılı Tapulama Kanununun 6335 sayılı Kanunla değişik 13/D maddesini gözönünde bulundurarak dağıtılmak üzere Hazine adına kaydedilecek taşınmaz malları belirliyorlardı. Bu belirleme yapılırken, 20 dönümden fazla yüzölçümlü taşınmaz malların zilyedleri adına tesbit edilebilmesi için 10 yıl veya daha önceki vergi kayıtlarıyla zilyedliklerini ispat etmeleri şartı aranıyordu, ispat edemedikleri takdirde taşınmaz mal Hazine adına tescil ediliyordu. Bu durum adaletsizliklere neden olduğundan, 4753 sayılı Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkındaki 2 ocak 1969 tarih ve 1073 sayılı Kanunla 766 sayılı Tapulama Kanununun 33,37,42,43 ve Geçici 3 üncü maddelerine göndermede bulunularak haksızlıkların önüne geçilmek istenilmiştir. Anılan Geçici 3 üncü maddede:

“5602 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin (D) fıkrasının değiştirilmesine dair olan 6335 sayılı Kanun gereğince yapılan tesbitlerde veya açılan tescil davalarında, zilyedliğe ilişkin diğer şartlar mevcut olduğu halde, vergi kaydı bulunmadığından tamamı Hazineye maledilen gayrimenkullerin 20 dönümüne kadar olan kısmı (20 dönüm dahil) 33 üncü maddede öngörülen iktisap şartları mevcut olduğu takdirde zilyedleri adına tesbit ve tescil olunur.

Yukarıdaki fıkra hükmü, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Hazinenin mülkiyetinden çıkmış bulunan veya amme hizmetine tahsis edilen gayrimenkuller hakkında uygulanmaz.

İlgililerin bu maddeye dayanan talep ve dava hakkı, bu Kanunun yürürlüğe girmesi tarihinden itibaren 10 sene geçmekle düşer.”

denilmektedir.

Görüldüğü üzere, söz konusu maddeyle, vergi kaydı olmadığı için hakkını ispat edemeyenlere, 3402 sayılı Kanununun 46 ncı maddesinin son fıkrasıyla bir kez daha iki yıllık talep ve dava açma süresi verilmiştir.

Kişi bu iki yıllık talep ve dava açma süresi içinde, 3402 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinde öngörülen şekilde yani sulu arazide 40, kuru arazide 100 dönüme kadar yüzölçümlü taşınmaz mallar üzerinde zilyedlikle iktisap şartlarını taşınmazın Hazine adına tescil edildiği tarihten önce gerçekleştiğini kanıtlayabilirse taşınmaz kendisine geri verilecektir. Diğer bir anlatımla; taşınmazın Hazine adına tapu kütüğüne kaydedildiği tarihten önce taşınmazı çekişmesiz ve aralıksız en az 20 yıldan beri malik sıfatıyla zilyedliğinde bulundurduğunu tanık, bilirkişi beyanı ya da belgelerle ispatlamalıdır.

Görüleceği üzere, 3402 sayılı Yasa ile de 766 sayılı Yasada olduğu gibi sadece vergi kaydı değil her türlü delille ispat olanağı getirilmiştir.

Bu konuda aşağıdaki şekilde işlem yapılacaktır:

Bir talep olduğunda, mülga 766 sayılı Kanunun 37 nci maddesiyle ilgili bölümde açıklandığı üzere talebin incelenmesi için yerel kadastro müdürlüklerine gönderilecektir. Konu anılan müdürlüklerce araştırıldıktan sonra talepte bulunan, hak sahibi görülüyor ise tapuda adına düzeltme işlemlerinin yapılması için inceleme sonucu yerel maliye birimine bildirilecektir.

Hak sahibi adına düzeltme işlemlerinin yapılabilmesi için bu bildirime ek olarak aşağıdaki belgelerin de idarece onaylı birer örneklerinin gönderilmesi istenilecektir.

– Başvurusu dilekçesi,

– Nüfus kayıt sureti,

– Başvuruda bulunan, mirasçı ise veraset belgesi,

– Taşınmazın Hazine adına tesciline esas olan ve 4753 sayılı Yasaya göre tutulan “Belirtmelik” veya tapulama tutanağı.

Belgelerin incelenmesinden kişinin hak sahibi olduğu anlaşılırsa, düzeltme işleminin yapılması için bilgi ve belgeler Bakanlığımıza gönderilerek izin istenecek ve alınacak yanıta göre işlem yapılacaktır.

Belgelerin incelenmesinden başvuruda bulunan hak sahibi olmadığı veya taşınmazın Hazine adına tesciline dayanak olan belirtmelikte veya tutanakta kişinin zilyedliğinin 20 yılı doldurmadığı anlaşılırsa talebi rededilecek, kişi hak sahibi olduğunu iddia ediyorsa dava açması gerektiği bildirilecektir.

c)  İskân veya toprak tevzii suretiyle verilen yerlerin durumu:

Kanunun 46 ncı maddesinin II. fıkrasında Hazine adına tescil edilmiş taşınmaz mallardan iskân veya toprak tevzii suretiyle verilen yerlerin işlemleri tamamlanmamış olsa bile başka bir şart aranmadan hak sahipleri adına tesbit ve tescil olunacağı belirtilmiştir.

Bu hüküm çerçevesinde, kendilerine iskânen veya toprak tevzii yoluyla taşınmaz mal verildiğini iskân defterleri, temlik ve dağıtım cetvelleri, belirtmelik tutanakları gibi belgelerle ispatlayan hak sahiplerinin taşınmaz mallarının adlarına tapuya tescil edilmesi konusunda idareye yapacakları başvurular, bu belgeler ile birlikte taşınmaz malın tapu senedi, başvuru dilekçesi Bakanlığa intikal ettirilerek, alınacak talimata göre işlem yapacaktır. Kanunî mirasçılardan birinin müracaatı halinde bu belgelere veraset ilamı da eklenecektir.

d)  Kişilerin hak sahibi olmama halleri:

3402 sayılı Kadastro Kanununun 46/1-2 nci maddeleri kapsamında kalan yerlerin genelde kadastro veya tapulama görmüş yerlerde bulunup bulunmaması önemli değildir. Önemli olan, 3402 sayılı Kadastro Kanununun yürürlüğe girdiği 10.10.1987 tarihinden önce, 46 ncı maddenin kapsamına giren taşınmaz malların Hazinenin mülkiyetinden çıkmamış bulunmaları veya herhangi bir kamu hizmetine tahsis edilmemiş olmalarıdır. Yani, 10.10.1987 tarihinden önce Hazinenin mülkiyetinden çıkmış veya bir kamu hizmetine tahsis edilmiş taşınmaz mallara yukarıda anlatılanlar uygulanmayacak, bunlar kişilere geri verilmeyecektir. Bu nedenle, ilgili belge ve bilgiler Bakanlığımıza gönderilmeden önce konu bu açıdan da incelenecek, eğer taşınmaz mal Hazine mülkiyetinden çıkmış veya bir kamu hizmetine tahsis edilmiş ise talep reddedilecektir. Aksi durmda, konu Bakanlığımıza iletilirken bu hususda da gerekli bilgi verilecektir.

Ayrıca, 4753, 2510 sayılı Yasalara göre verilipte bu kanunlarda öngörülen sınırlı, kısıtlayıcı koşullara uymadıkları için ellerinden mahkeme kararıyla geri alınan taşınmaz mallar nerede ve ne durumda bulunursa bulunsun  kesin hüküm (muhkem kaziye) nedeniyle tekrar eski sahiplerine geri verilmeyecektir.

a)  Telep ve dava açma süresi :

3402 sayılı Kadastro Kanununun 46/4 maddesine göre ilgililerin, daha önce kadastrosu yapılan yerlerde bu maddeye dayanan talep ve dava hakkı bu Kanunun yürürlüğe girmesi tarihinden (10.10.1987) itibaren 2 yıl geçmekle düşer.

D.  Hazine Adına Tescil :

3402 sayılı Kadastro Kanunun 22/II. Maddesine, “Tapulama veya kadastro çalışmalarında tesbit dışı bırakılan tapuda kayıtlı taşınmaz mallar ile kamu kurum ve kuruluşlarına ait yerlerin bu Kanun hükümleri gereğince kadastrosu yapılır.” Geçici 4. maddesinin son fıkrasında; “Tapulama veya kadastro yapılıp tesbit dışı bırakılan yerlerde tapulu taşınmaz malların maliklerinin talep etmesi halinde bu Kanun hükümlerine göre bunların kadastrosu yapılır.” hükümleri mevcut olduğundan,

Kadastro veya tapulaması tamamlanmamış olan çalışma alanlarında Hazineye ait olup da tesbit dışı bırakılan taşınmaz malların bu maddelere göre,

Henüz kadastrosuna başlanmamış yerlerde ise aynı Kanunun 39 uncu maddesinin 1. ve 2. fıkralarına göre kadastroya tabi tutulması,

mümkündür.

Aynı köy veya mahalle hudutları içerisinde bulunan tesbit harici yerlerden imar planı içerisine alınanlar ile imar planı dışında kalmakla beraber ekonomik yarar sağlanması mümkün olan yerler önceden saptanarak topluca tescil talebinde bulunulmaya çalışılmalıdır.

Ayrıca, öncelik taşıyan durumlarda, tek parseli geçmemek koşuluyla sınır ve mülkiyet uyuşmazlığı bulunmayan, tapuda Hazine adına kayıtlı olmayan taşınmaz malların, kadastro görmeyen yerlerde 20/9/1955 tarih ve 1251, kadastro gören yerlerde ise 27/3/1957 tarih ve 1278 sayılı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün genelgelerine göre idarî yoldan Hazine adına tescilleri yapılabilir.

III.  YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILAN GENEL TEBLİĞLER

1922 – 1964 yılları arasında yayımlanan 118, 190, 201, 250, 260, 287, 337, 374, 384, 466, 467, 574, 638, 654, 689, 692, 782, 795, 879, 898 sayılı,

1964 yılı ve sonrasında yayımlanan 25, 51 ve 113 sayılı,

Genel Tebliğler yürürlükten kaldırılmıştır.

Bilgi edinilmesi ve gereğinin buna göre ifası rica olunur.

Ahmet Kurtcebe ALPTEMOÇİN

Maliye ve Gümrük Bakanı

 

İlk yorum yapan olun

Bir Cevap Yazın